Rusya'da Müslümanlar
90'ların başında komünist sistemin tarihe karışması ile birlikte Rusya'da yeni bir dönem başladı. Komünist sistem yıllar boyunca materyalist felsefeye dayanan bir toplum düzeni kurmuştu. İnsanı sadece maddeden ibaret bir varlık olarak gören materyalist felsefe, insan bilincinin de hareket halindeki maddenin bir ürünü olduğu iddiasındaydı. Bu iddiaya göre, insanın aklı, düşünce ve duyguları, muhakemesi, eğilimleri, istekleri, bir tür makine olan bedeninin içindeki kimyasal reaksiyonların bir sonucu idi. Dolayısıyla materyalizmin bir yorumu olan Marksizm, insanların sahip olduğu tüm kültür ve medeniyet birikimini, din, devlet, hukuk, aile, ahlak gibi kavramları yalnızca maddi etkenlere dayalı unsurlar olarak görüyordu. Marx'a göre bunların hepsi üretim biçimlerindeki farklılıklardan doğmuş ve zaman içinde değişimlere uğramıştı.
Materyalizmin dini değerleri reddederek savunduğu bu düşünce, büyük bir yanılgıdan ibarettir. İnsan salt maddi bir yaratık değil, ruhu olan bir varlıktır. Ve insan ruhu materyalistlerin iddia ettiği gibi, maddenin bir ürünü değildir. Tam tersine, madde olarak adlandırdığımız varlıklar ruh tarafından görülen, duyulan ve hissedilen şeylerdir. İnsan ruhunun içinde bulunduğu durumun maddi şartlar tarafından belirlenmesi mümkün değildir. İnsan ruhunu Allah yaratmış ve ona belli özellikler ilham etmiştir. Her insan Allah'ın kendisine verdiği bu özellikler içinde bir yaşam sürer. Allah Kuran'da şöyle buyurmuştur:
Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
Ne var ki tüm komünist sistemlerde olduğu gibi Rusya'da da, maddeci önyargılar toplum düzenini ve hayatını belirleyen temel ögeler oldu. İnsanları bir tür üretim aracı olarak gören, buna ek olarak aralarındaki ilişkide de Sosyal Darwinizm'in kurallarının geçerli olduğunu öne süren komünist rejim ardında dev bir enkaz bıraktı. Çünkü sosyal Darwinizm, Charles Darwin'in bilim dışı olan evrim teorisinden yola çıkmakta, insanın bir tür gelişmiş hayvan olduğunu ve insanlar arasındaki ilişkide hayvanlar arasındaki kuralların geçerli olduğunu savunmaktaydı. Allah inancının ve din ahlakının ortadan kaldırıldığı bu düzende, insanın temel ihtiyaçları olan sevgi, saygı, şefkat, merhamet, fedakarlık, sadakat, vefa gibi güzel ahlak özellikleri de saf dışı bırakılmış oluyordu. Böylece, sürü psikolojisi içinde yaşayan, sürekli tedirginlik ve korku duyan, sevgi, şefkat ve merhamet gibi insani özelliklerini kaybetmiş, cezalandırılmayacağını düşündüğü alanlarda her türlü suça yönelebilen bir toplum ortaya çıktı.
Ancak Allah bu toplum yapısını da hak dinin lehine çevirdi. Rus toplumunda yaşanan manevi çöküntü ve ahlaki dejenarasyon, son zamanlarda insanların toplu olarak maneviyata ve dine yönelmesine aracı oldu. Rusya'da Müslümanların güçleneceği ve Rus halkının da İslam'a yöneleceği, İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi'nin yıllar öncesinden Müslümanlara müjdelediği bir gelişmedir. Komünistlerin henüz yeni iktidara geldiği yıllarda Rus askerlerine esir düşen Üstad, daha o zamandan komünizmin birgün mutlaka yıkılacağını ve Rus topraklarında İslam'ın yayılacağını haber vermiştir. Bir Rus askeri ile arasında geçen konuşmada, "Asya'da alem-i İslam'da üç Nur birbiri arkasında inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak, takallüs edecek, ben de gelip burada medresemi yapacağım." sözleri ile Rusya'da Müslümanların elde edeceği imkanlara dikkat çeken Üstad'ın bu konudaki bir başka açıklaması ise şu şekildedir:
İki dehşetli dünya savaşının neticesinde beşerde hasıl olan intibah-ı kavî ve beşerin tam uyanması cihetiyle kesinlikle dinsiz bir millet yaşamaz. Rus da dinsiz kalamaz. Geri dönüp Hıristiyan da olamaz. Olsa olsa küfr-ü mutlakı kıran ve hak ve hakikate dayanan ve hüccet ve delile istinat ve aklı, kalbi ikna eden Kur'ân ile musâlâha veya tabi olabilir.
Tıpkı Said Nursi'nin müjdelediği gibi, Rus halkı dinsiz bir milletin var olamayacağı gerçeğini kavramıştır ve bu kavrayış onları hak din olan İslam'a yöneltmektedir. Günümüzde sayıları 20 milyonu bulan Müslümanlar, Rusya nüfusunun %15'ini oluşturmaktadır. Üstelik Müslüman nüfusun çoğunluğu, diğer ülkelerde olduğu gibi göçmenler veya yabancılar değil, bin yılı aşkındır bu topraklarda yaşayan kimselerdir. Komünist rejim boyunca camilerin kapatılıp depolara çevirildiği, din adamlarının tutuklanıp sürüldüğü, Müslümanların dinlerini yaşamamaları için çeşitli baskıların uygulandığı Rusya'da bugün halk akın akın İslam'a yönelmektedir. Bu yöneliş göz ardı edilemeyecek büyüklüktedir. 1998 yılında Rusya'da ilk İslami üniversite olan Rus İslami Üniversitesi kurulması, Tataristan'da Sovyet döneminde 18 olan cami sayısı 1000'i geçmesi Rusya'da İslam'ın yükselişini gösteren örneklerden bir kaçıdır.104
Burada sadece bir iki örneğini sıraladığımız bu gelişmeler, hiç şüphe yok ki çok güzel ve önemli gelişmelerdir. Bir zamanlar komünizmin kalesi olan Rusya'da bugün İslam'ın sesi yükselmektedir ve Allah'ın izni ile bu yükseliş daha da hızlanacaktır.
Komünist rejimin neden olduğu manevi çöküntünün ardından Rus halkı gerçek kurtuluşun ancak dine yönelmek ile mümkün olabileceğinin farkına vardı.
Boris Yeltsin Rus din adamları ile birlikte görülüyor.
|
The Russia Journal gazetesinde yer alan haberde Tatarların, Rusya'daki Müslüman nüfusun %50'sini oluşturdukları bildirilmekte ve son dönemlerde Tatar Müslümanları ile Putin arasındaki yakınlaşmaya dikkat çekilmektedir.
|
Kızıl Çin'de İslam
Buraya kadar Rusya'da komünizm sonrası dine ve İslam'a yönelişin güçlendiğini ele aldık. Komünizmin son kalelerinden biri olan Çin'de ise durum biraz daha farklıdır. Burada da İslam yükselmekte, ancak Mao'nun Kızıl ideolojisi devam ettiği için, dine karşı yürütülen mücadele tüm hızı ile devam etmektedir. Din adamları halen tutuklanıp işkenceye uğratılmakta, ibadethaneler kapatılmakta, insanların ibadet ve inanç özgürlüğü engellenmektedir. Devletin ibadet yapılmasına izin verdiği mescidlerde ve ibadethanelerde ise polisin ve askerin katı disiplini söz konusudur. Örneğin Doğu Türkistan'da Müslümanlar istedikleri camide ibadetlerini yerine getiremez, camide istedikleri kadar kalamaz, eğer devlet dairesinde çalışıyorlarsa oruç tutamaz, namaz kılamazlar. Camiye giden Müslümanlar gizli servis elemanlarınca yakın takip altına alınırlar. 18 yaşından önce dini eğitim almaları yasak olan Müslüman çocukların Kuran'ı öğrenmeye başladıkları tespit edilirse, yaşları kaç olursa olsun bu çocuklar gözaltına alınır ve aileleri cezalandırılır. Ancak izlenen bu baskı ve şiddet politikası Çin'de dine yönelişin önüne geçememektedir.
Çin'in katı uygulamalarına rağmen Çin'de dine yönelişin artması, Time dergisinin Asya baskısında şu şekilde belirtilmiştir:
Çin'in dini duyguları kontrol altına almak için uyguladığı tüm baskılara rağmen, vatandaşları arasındaki manevi uyanış pek de yok olacağa benzemiyor. Her ne kadar Komünist Parti halen resmi olarak ateist olsa da, Mao'nun ideolojisinin yerle bir olması, din tarafından doldurulacak manevi bir boşluğun ortaya çıkmasına neden olmuştur. 105
Şu anda Çin'de, her ne kadar Komünist Parti bu rakamı reddetse de, yaklaşık 200 milyon Müslümanın yaşadığı varsayılmaktadır. Her şeye rağmen ibadetlerini yerine getiren Müslümanların sayısında artış olduğu da tespit edilmiştir.106
|