vangölü
  amerikada islam
 

Bugün artık insanlık, ateizmden kurtulup dine yönelmeye başlamıştır ve 'hangi din' arayışı içindedir. Son zamanlarda İslam'ı kabul edenlerin sayısında görülen artış, bu sorunun doğru cevabının bulunmaya başladığını göstermektedir. Dünya genelinde İslam'a olan ilgi her geçen gün artmakta, Kuran'ı okuyup Peygamberimiz (sav)'in hayatını inceleyen pek çok kişi kendisine din olarak İslam'ı seçmektedir. Bunun yanı sıra İslam'ı yaşamaya henüz başlamasa bile, Kuran ahlakından çok etkilenen ve insanlar için en uygun hayat tarzının Kuran'da anlatılan hayat olduğunu dile getiren pek çok insan vardır.

Bundan otuz-kırk sene önce insanların büyük çoğunluğu İslam hakkında hemen hiçbir bilgiye sahip değilken, bugün İslam, dünyanın dörtbir yanında üzerinde en çok konuşulan, hakkında en çok program hazırlanan, yazı yazılan, araştırma yapılan din haline gelmiştir. Kuşkusuz bu durumun toplumların İslam'ı öğrenmelerinde büyük katkısı vardır. Bir yandan bu programları, yazıları, araştırmaları, raporları hazırlayanlar İslam hakkında detaylı bilgiye sahip olurken, diğer yandan bu bilginin aktarıldığı kitleler de, belki de hayatlarında ilk defa İslam'la ilgili kapsamlı bilgi edinme fırsatı elde etmektedir. Böylece bilgisizlik veya yanlış bilgilendirme nedeniyle İslam'dan uzak kalmış olan insanlar da dalga dalga İslam'a yönelmektedir.

Bu yönelişin en dikkat çektiği ülkelerden biri, Amerika Birleşik Devletleri'dir. Bilindiği gibi Amerika, dini değerler üzerine inşa edilmiş bir ülkedir. Amerikalıların ülkelerinden bahsederken önemle vurgu yaptıkları konulardan biri de, her dinden insanın bu topraklarda huzur ve güvenlik içinde birarada yaşayabileceğidir. Bu durum Amerika'ya göç eden Müslümanların dinlerini yaşamak ve anlatmak için rahat bir ortam bulmalarını ve sayılarının gün geçtikçe artmasını sağlamıştır. Buna rağmen yıllar boyunca Müslümanlar sayıca az, ekonomik ve siyasi olarak da zayıf konumda kalmışlardır.

Ancak son on yılda ekonomik, siyasi ve sosyal alanda karşılaşılan zorluklar tek tek ortadan kalkmaya başladı. Pek çok eyalette mevcut camiler dolup taştığı için bir çok yeni cami inşa edildi. İslami eğitim veren yüzlerce okul açıldı ve bu okullar kendilerine gelen talepleri karşılayabilmek için kapasitelerini artırdılar. Pek çok büyük şirket kendi bünyesinde çalışan Müslümanlar için mescidler açtı, çeşitli bankalar İslami kurallara göre faaliyet gösteren bölümler oluşturmaya başladılar, pek çok devlet kurumunda üst düzey mevkilerde Müslümanlar görev almaya başladı.

Aynı şekilde son yıllar, Müslümanların Amerikan siyasetinde ilk defa bu derece etkin olduğu bir dönem oldu. Başkan Clinton döneminde Hillary Clinton'ın Beyaz Saray'da bayram kabulü geleneğini başlatması ile ilk defa resmi olarak Müslümanları ağırlayan Amerikan yönetimi, 2001 yılında da Başkan George Bush'un iftar daveti ile ilk defa Müslümanları iftar yemeğinde konuk etti. Başta Amerikan Başkanı ve bakanları olmak üzere devlet yöneticileri konuşmalarında sık sık Kuran'dan ayetler kullanmaya, İslam'ı övmeye, Müslüman organizasyonların liderleri ile birebir bağlantılar kurmaya, camileri ziyaret etmeye başladılar. Amerikan Kongre ve Senatosu'nda bu yıl ilk defa, İncil ve Tevrat'la birlikte Kuran'dan ayetler okundu.


Yaklaşık 7 milyon Müslümanın yaşadığı Amerika'da İslam ikinci büyük din konumundadır. Önümüzdeki on yıl içerisinde Amerika'daki Müslümanların sayısının Yahudilerden daha fazla olacağı tahmin edilmektedir.

Amerika'nın ünlü dergilerinden The Christianity Today dergisi ise 'Are Christians Ready for Muslims?' (Hıristiyanlar Müslümanlar için Hazır mı?) başlığı ile yayınladığı haberde, İslam'ın Amerika'daki yükselişine şöyle yer vermekteydi:

2015 yılına gelindiğinde İslam'ın Yahudiliği geçerek Amerika'nın ikinci en büyük dini olacağı tahmin ediliyor. Bazı tahminlere göre ise, bu çoktan gerçekleşti bile. Batıya göç eden Müslümanlar Batının kültürel ve dini değerlerinde birtakım değişikliklere neden oldular. Detroit'de bir hastane Müslüman hastalarına Kuran dağıtıyor, Denver Uluslararası Havaalanında Müslümanların ibadet edebilmesi için bir mescid açıldı, Amerikan Senatosu açılış töreni için Müslüman bir din adamı davet etti, ordu Müslüman din adamlarını göreve aldı, Beyaz Saray (tıpkı Noel kartları gibi) Ramazan Bayramı için tebrik kartları yollamaya başladı, Washington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği her ay hapishanelere 100 Kuran hediye ediyor ve mahkumlarla görüşmesi için imamlar gönderiyor. Ira Rifkin'in Religion News Service'de bildirdiği habere göre ise (30 Kasım 1999), Kongre'de çalışan Müslümanlar her hafta düzenli olarak ibadetlerini yerine getiriyorlar.28


'The Pluralism Project' (Çoğulculuk Projesi) ile dinler arası diyalog alanında önemli çalışmalar yürüten Prof. Dianne Eck'in 'A New Religious America' (Yeni Dindar Amerika) adlı kitabı büyük ilgi toplamıştır.
Projenin tanıtıldığı internet sitesi. (sağda)

Kuşkusuz bunlar son derece dikkat çekici gelişmelerdi ve pek çok sosyolog ve araştırmacının ilgi odağı haline geldi. Bu konuda tespitte bulunan önemli isimlerden birisi Pluralism Project (Çoğulculuk Projesi) adını verdiği dinler arası diyalog projesi ile tanınan Prof. Dianne Eck idi. (Eck bu projesi ile Clinton hükümeti tarafından özel barış ödülüne layık görüldü.) Eck, A New Religious America (Yeni Bir Dindar Amerika) adlı kitabında İslam'ın hızlı yükselişi ile ilgili tespitlerini şöyle aktarıyordu:

Müslümanlar gün geçtikçe Amerikan toplumu içerisinde daha kalabalık ve görünür hale geliyorlar. Halka hitap edilen konuşmalarda eskiden yalnızca, 'kiliseler ve sinagoglar'dan bahsedilirken, bugün 'kiliseler, sinagoglar ve camiler' deniliyor. Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayı şimdi artık kamuoyunun da dikkatini çekiyor ve Dallas Morning News, Minneapolis Star Tribune gibi gazetelerin sütunlarına taşınıyor. Günün sonunda yenen ve iftar adı ile anılan yemekler ise artık herkes tarafından biliniyor. 1990'ların sonlarından itibaren Kongre'de, Pentagon'da ve Dışişleri Bakanlığında çalışan Müslümanlar tarafından iftar yemekleri organize edilmeye başlandı. 1996 yılında ilk defa, Beyaz Saray Ramazan ayının sonunda kutlanan Ramazan Bayramı için Müslümanları konuk etti. Bu gelenek bugün de devam ediyor. Aynı yıl Amerikan donanması, Norfolk Deniz Üssünde, ilk defa Müslüman bir din adamını göreve aldı. Teğmen Noel'in imamlığında bu üsde her Cuma 50 denizci toplu olarak Cuma namazı kılıyorlar. Tüm bunlar bize Amerika'nın din hayatında yeni bir dönemin başladığını işaret ediyor.29

Dianne Eck'in de üzerinde durduğu gibi bu gelişmeler yeni bir çağın başladığının işaretidir. Bu çağ yalnızca Amerika'da değil, tüm dünyada İslam'ın hızla yayıldığı bir çağ olacaktır.

11 Eylül Sonrası Gelişmeler

Amerikan halkının İslam'a olan ilgisi 2001 yılının son çeyreğinde doruğa tırmandı. Bunda kuşkusuz 11 Eylül'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yönelik gerçekleştirilen saldırıların önemli bir etkisi vardır. Terörün ideolojik temelini araştırmak ve tespit etmek için başlatılan pek çok çalışma, insanların İslam dinini incelemelerini ve İslam'ın hoşgörü, adalet, merhamet ve sevgiyi emrettiğini, bir barış dini olduğunu öğrenmelerini sağladı. Böylelikle İslam, bir anda dünya gündeminin temel konularından biri haline geldi. Dünyanın önde gelen devlet adamları, siyaset bilimcileri, araştırmacılar ve düşünürler İslam'ı doğru tanımak gerektiği üzerinde durdu, İslam'daki uzlaşma ve hoşgörüyü vurgulayan demeçler verdi. Saldırının hemen ardından Kuran en çok satılan kitap haline geldi. Amerikan halkı İslam ve İslam tarihi hakkında en doğru bilgiyi edinebilmek için Müslüman organizasyonlara başvurdu. Bu başvuruların neticesinde, The Middle East Media Research Institute (Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü)'den verilen bilgilere göre, 11 Eylül tarihinden sonra yalnız Amerika'da 34 bin kişi din değiştirip Müslüman oldu.30

Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr. Walid A. Fatihi ise Mısır'da yayınlanan Al-Ahram dergisinde yer alan bir makalesinde, saldırıyı ilk duyduğunda yıllardır Amerika'da İslam'ı tanıtmak için yaptıkları çalışmaların bu saldırıdan sonra 50 yıl geriye gideceğini düşündüğünü, ancak böyle bir düşünceye kapılmasının ne kadar yanlış olduğunu kısa süre içinde anladığını anlatıyor ve şöyle devam ediyordu:

15 Eylül günü, Boston Müslüman Topluluğu'nun daveti üzerine, Bostonlu senatörlere İslam'ı tanıtmak için özel olarak düzenlenen bir toplantıya katılmak için eşim ve çocuklarımla birlikte Boston'un en büyük kilisesine gittik. 1000 kişiden daha fazla insan vardı... Boston Belediye Başkanı toplantıya eşi ve çocuklarıyla beraber katılmıştı... Daha sonra ben Boston Müslümanlar Topluluğu adına bir konuşma yaptım. Konuşmanın sonunda Arapça ve İngilizce olarak Kuran'dan ayetler okudum. Çıkışta dinleyicilerden birisi yanıma geldi ve, 'Arapça bilmiyorum ama söylediklerinizin Allah'ın sözleri olduğundan eminim' dedi... Ertesi gün Boston Müslüman Topluluğu, Cambridge İslam Merkezi'nde halka açık bir toplantı düzenledi. 100 kişiden fazla gelen olacağını tahmin etmiyorduk, ama yanılmıştık. Toplantıya aralarında eğitmenlerin, din adamlarının, çevre kiliselerde vaaz veren rahiplerin da bulunduğu 1000'den fazla kişi geldi... Toplantıdan sonra soru yağmuruna tutulduk. Herkes İslam'ı ve İslami kuralları öğrenmek için can atıyordu... Aynı gün Harvard Üniversitesi öğrenci ve öğretim görevlilerinden oluşan 300 kişilik bir grup merkezimizi ziyaret etti. Aralarında Viyana ABD Büyükelçisi de vardı. Katılanlara İslam'ı, zaman zaman İslam'ın medyada nasıl yanlış tanıtıldığını anlattık ve Kuran'dan ayetler okuduk. Dinleyiciler çok etkilendiler ve pek çoğu bundan sonra Müslüman olmayanlar için organize ettiğimiz ve İslam'ı anlattığımız toplantılara düzenli olarak katılmak istediklerini söylediler... 21 Eylül günü Massachusetts Valisi'nin düzenlediği bir toplantıya katıldık, bu toplantıda Amerikan halkını bilgilendirmek ve ırkçı düşüncelerin önüne geçebilmek için okul müfredatlarına İslam'ı tanıtan dersler konulması görüşüldü. Bunlar sadece son günlerde Boston'da yaşanan gelişmelere dair bir iki örnek. 11 Eylül olaylarının ilk gününde düşündüğümüz gibi çalışmalarımız 50 yıl geriye gitmedi. Tam tersine 11 günde 11 yıldır katedemediğimiz mesafeyi katettik. Bugün bu satırları yazarken birkaç yıl içerisinde İslam'ın Amerika'ya ve tüm dünyaya yayılacağından, Allah'ın izni ile, yüzde yüz eminim, üstelik bu yayılış geçmişte olduğundan çok daha hızlı olacak. Çünkü bugün insanlar artık, 'İslam nedir?' diye soruyorlar.31


(Yukarıda) The New York Times gazetesi, 'Terör İnancın Yollarını Değiştirebilir' başlıklı haberinde, 11 Eylül sonrası dine yönelen insanların sayısındaki artışı ele almıştır. Haberde yer alan bir araştırmaya göre, araştırmaya katılan her beş kişiden dördü 11 Eylül saldırıları sonrasında dua etmiş ve dini bir törene katılmıştır.

The New York Times 'da yer alan 'Saldırılardan Önce ve Sonra Binlerce İnsan İslam'a Döndü' başlıklı haberde ise, Amerikalılar arasında İslam'a yönelenlerin sayısının arttığı aktarılmaktadır. Asıl dikkat çekici olan, 11 Eylül sonrasında İslam'a dönen insanların sayısındaki artıştır.


Saldırıların ardından medyaya yansıyan en çarpıcı görüntülerden birisi de Müslümanlar ve Hıristiyanların birbirlerinin acılarını paylaşmaları, birarada dua etmeleriydi.


 


11 Eylül'de gerçekleştirilen saldırı Müslümanlar tarafından şiddetle kınandı. (Üstte) Amerikalı Müslüman liderlerden Nehad Awad ile yapılan bir röportajda İslam'da teröre yer olmadığı vurgulanmaktadır.


11 Eylül saldırılarından sonra dünya Müslümanları bu saldırıda hayatlarını kaybedenler için dua ettiler. Londra'da yaşayan Müslümanlar da Hyde Park'ta toplu olarak namaz kıldılar.


The Kansas City Star gazetesindeki, 'Uzmanlar Müslümanlığın Teröre Karşı Olduğunu Belirtiyorlar' başlıklı haberde İslam'ın her türlü şiddete karşı olduğu uzmanlar tarafından da anlatılmaktadır. 11 Eylül sonrasında pek çok gazete ve televizyonda Müslümanların teröre karşı olduğu dile getirilmiştir.

Prof. Dianne Eck ise 11 Eylül olaylarından bir hafta sonra katıldığı bir televizyon programında, 11 Eylül'ün neleri değiştirdiğini şöyle aktarmaktaydı:

Pek çoğumuz bunu (olumlu değişimleri) henüz göremiyoruz. Bence bu olayın en önemli hediyelerinden birisi, eğer böyle adlandırmamızda bir yanlışlık yoksa, geçtiğimiz haftanın hiç ummadığımız bir şekilde dinler arasındaki diyaloğu anlamamızı sağlaması oldu. Örneğin Başkan Bush'u Massachusetts Avenue'da bir camide, bir grup Müslümanla birlikte, Amerikalı Müslümanlara hitap ederken görmek çok önemli bir gelişme idi.32

11 Eylül sonrasında İslam'a duyulan ilginin artması Amerikan basınının da dikkatini çekmiş ve pek çok gazete ve televizyon haberinde bu konu işlenmişti. Konuyu ele alanlardan birisi de The Los Angeles Times idi. 'Expressions of Support Surprising Muslims' (Destek İfadeleri Müslümanları Şaşırtıyor) başlığını taşıyan haberde, 11 Eylül'ün en umulmadık etkilerinden birisinin Amerikalıların İslam'ı araştırıp incelemeye başlamaları olduğu belirtiliyor ve hatta bu ilginin Müslümanları bile şaşırtacak kadar yoğun olduğu anlatılıyordu:

Pek çok Amerikalı, belki de hayatlarında ilk defa, dünyanın en eski medeniyetlerinden ve en büyük dinlerinden biri olan İslam'ı araştırıyor. Kitap evlerinin Kuran stokları tükendi. Üniversitelerde Ortadoğu ve İslam'ı ele alan derslerin kapasitesi tamamen doldu. Ortadoğu uzmanları sürekli televizyon programlarına davet ediliyorlar ve sokaklarda yıldız gibi karşılanıyorlar. Ve pek çok Ortadoğulu, Müslüman olsun ya da olmasın, komşular, mesai arkadaşları ve yabancılar tarafından sürekli soru yağmuruna tutuluyorlar. Güney Kaliforniya İslam Merkezi yöneticisi Mahmoud Abdel-Baset çok yoğun ilgi gördüklerini söylüyor. Saldırılardan beri Los Angeles'da bulunan Merkez, ziyaretçi akınına uğramış. Ziyaretçiler arasında, Vali Gray Davis, Los Angeles Bölge Şerifi Lee Baca ve Los Angeles Belediye Başkanı James K. Hahn da var. Ortadoğu üzerine uzmanlaşan Profesör Richard Hrair Dekmejian ise İslam hakkında bilgi edinmek için duyulan bu arzunun Amerikan halkının eksik dini bilgisinden ve 11 Eylül'ün oluşturduğu etkiden kaynaklandığını söylüyor.33


Amerika'da Cuma namazlarında pek çok cami dolup taşmakta, namaz kılan Müslümanlar sokakları doldurmaktadır.


'İslam-DünyanınEn Hızlı Büyüyen Dini' adlı internet sitesinde, Hillary Clinton'ın sözlerinden USA Today gazetesinde yer alan bir habere kadar İslam'ın yükselişi ile ilgili çeşitli kaynaklar bulunmaktadır.


 



Amerikan basınında sık sık yer alan haberlerden birisi de sonradan Müslüman olmuş kişilerin hikayeleridir. ABC televizyonunda yer alan 'Mekke'de Bir Amerikalı' başlıklı haberde, annesi Hıristiyan ve babası Yahudi olan Micheal Wolfe'un Hac yolculuğu konu edilmektedir.



Chicago Tribune gazetesi ise İslam'ın yükselişini, 'Arayış İçindeki Amerikalılar İslam'ın Öğretilerine Sarılıyor' başlıklı haberinde ele almıştır.


 


Amerika'da İslamiyet'in en çok konuşulduğu yerlerden birisi de üniversitelerdir. The Christian Science Monitor gazetesindeki bu haberde, Amerika'nın en ünlü üniversitelerinden biri olan MIT Üniversitesi'nde yapılan bir toplantı görülmektedir.


11 Eylül'le birlikte İslamiyet'e duyulan ilginin artması, Müslümanların İslam'ı anlatmak için her zamankinden daha çok faaliyet göstermelerini gerektirdi. Newsday gazetesinde yer alan haberde Long Island'da bulunan caminin İslam'ı öğrenmek için gelenlerle dolup taştığı anlatılmaktadır.


ABC televizyonunun internet sitesinde verilen haberde ise, New York sokaklarında namaz kılan Müslümanlar görülmektedir.

Bugün Amerika'da 11 Eylül'le birlikte yoğunlaşan ilgi, genişleyerek devam etmektedir. İlerleyen sayfalarda İslam'ın Amerika'daki yükselişine birlikte tanıklık edeceğiz. Tüm bunları incelerken mutlaka akılda tutulması gereken temel bir gerçeği ise tekrar hatırlatalım: Hak dinin insanlar arasında yayılacak olması Allah'ın iman edenlere bir müjdesi ve vaadidir. Yaşadığımız olayların da bize gösterdiği gibi, Allah'ın izni ile, bu vaadin gerçekleşmesi çok yakındır. Bu nedenle içinde yaşadığımız dönem son derece önemli ve insanlığın büyük değişimlere tanıklık edeceği bir dönemdir. İman edenlere düşen sorumluluk, bu dönemin değerini bilmek ve insanların hak dine yönelmeye başladığı bu günlerde, onlara İslam hakkında en doğru ve en güzel bilgiyi sunmak, arayışlarına en tatmin edici şekilde cevap vermek ve İslam'ı en güzel biçimde temsil etmek için gayret etmektir. Aşağıdaki ayette de belirtildiği gibi bu, Allah'ın müminlere emrettiği önemli bir yükümlülüktür:

Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. (Nahl Suresi, 125)

Amerika'daki Müslümanlar

Yapılan araştırmalar bugün Amerika'da ortalama 6-7 milyon Müslüman bulunduğunu göstermektedir. Bu da Müslümanların sayısının bazı Hıristiyan mezheplerinin takipçilerinin sayısından daha fazla, Yahudilerin sayısı ile de eşit olduğunu göstermektedir. 2000 yılı içerisinde Amerika'nın önde gelen üniversiteleri ve İslami kuruluşları tarafından yapılan bir araştırma ise Müslümanların sayısının hızla arttığını ve İslam'ın Amerika'da gün geçtikçe güçlendiğini ortaya koymaktadır.

Mosque Study Project (Cami Araştırma Projesi) adı altında yapılan bu araştırmanın ana temasını Amerika'daki camiler oluşturmaktadır. Çünkü camiler Amerika'daki Müslüman toplulukla ilgili yapılacak istastistiki çalışmalarda oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Amerika'da camiler yalnızca bir ibadethane değil, aynı zamanda Müslümanların bir araya geldikleri, sohbet ettikleri, İslam'ı yaymak için kültürel faaliyetler yürüttükleri mekanlardır. Her cami mutlaka İslam'ı tanıtmak ve yaymak için basınla ilişki kurmak, bölgesindeki siyasetçilerle görüşmek, okulları ve kiliseleri ziyaret etmek, dinler arası diyalog çalışmalarına katılmak gibi faaliyetlerde bulunmaktadır. Bu nedenle de camiler üzerine yapılan bir çalışma Amerika'daki Müslümanların durumu ile ilgili aydınlatıcı ve doğru bilgi edinmenin önemli araçlarından birisidir.

Bu araştırmaya göre, Amerika genelinde 1209 cami bulunmaktadır ve bu camilerin büyük bir çoğunluğu son zamanlarda inşa edilmiştir. Amerika'daki mevcut camilerin %30'unun inşaatı 90'lı yıllarda başlamıştır, %32'si ise 80'li yıllarda inşa edilmiştir. Ayrı bir istatistik vermek gerekirse, 1994 yılında Amerika'daki toplam cami sayısı 962'dir, 2000 yılına gelindiğinde bu rakamda %25'lik bir artış olmuştur.

Bu veriler Müslümanların sayısındaki artış ile doğal bir paralellik göstermektedir. Örneğin 1994 yılında yapılan tespitlere göre ibadet için camilere gelen Müslüman sayısı 500 bin iken, bu rakam 2000 yılında iki milyona yükselmiştir. Bu da %300 oranında bir artış anlamına gelmektedir. Üstelik bu rakamın önemli bir kısmını sonradan İslam'ı kabul edenler oluşturmaktadır. Yine aynı araştırma camilere gelenlerin ortalama %30'unun sonradan İslam'ı seçenler olduğunu göstermektedir. Bu verilere göre Amerika'da yılda ortalama 20 bin kişi İslam'ı kabul etmektedir.34

Yukarıda verilen bu rakamlar 11 Eylül saldırılarından önce açıklanan bir araştırmanın sonucudur ve bu araştırma 2000 yılı verilerine dayanmaktadır. 2001 yılında özellikle de Eylül ayı sonrasında ise bu rakamlar katlanarak artmıştır.


Amerika'da İslam'ın hızlı yükselişinin önemli göstergelerinden birisi de sayısı gün geçtikçe artan, İslami eğitim veren okullardır. The New York Times'ın New York'taki İslami okullar ile ilgili hazırladığı bu haberde, Müslümanların bu okullara gösterdikleri yoğun ilgi ele alınmaktadır.


Amerika'nın pek çok eyaletinde olduğu gibi San Diego'da da Müslümanlar 11 Eylül sonrasında adeta soru yağmuruna tutulmuşlar ve böylece İslam'ı daha çok anlatma imkanı bulmuşlardır. 'Müslümanlar Daha Çok Dinlerini Anlatarak Kültür Köprüleri Kuruyorlar' başlıklı haberde de bu konu yer almaktadır.


 


Worldnet Daily internet haber sitesinde yer alan haberde ise, 11 Eylül saldırıları sonrasında öğrencilerin İslam'ı daha iyi tanımaları için okullara özel eğitim programları eklendiği bildirilmektedir. Program öğrencilerin Kuran'dan ayetler ezberlemelerini ve İslam tarihi çalışmalarını gerektirmektedir.


Yukarıdaki The New York Times gazetesinin 'Ramazan New York'taki Okullara Girdi' başlıklı haberinde, New York bölgesindeki okullarda Müslüman öğrenciler için Ramazan ayında yapılan özel düzenlemelere yer verilmektedir.


The Oregonian'da yer alan 'İslam'ı ve Geleneklerini Keşfetmek' başlıklı haberde Amerikan Müslümanları ve İslam hakkında genel bilgiler verilmektedir.


 


 


Yukarıdaki Associated Press haber ajansı kaynaklı 4 Ağustos 2001 tarihli haberde, pek çok Amerikan camisine geçmişe oranla daha büyük bir katılım olduğu aktarılmaktadır. 'Büyüyen İslam' başlığı ile verilen habere göre, Shaw Üniversitesi öğretim görevlisi Ihsan Bagby'nin liderliğinde yürütülen bir araştırma, Amerikan Müslümanlarının eskiye kıyasla daha çok bilinçlendiklerini de ortaya koymuştur.


1 Ekim 2001 tarihli Newsweek dergisinde yer alan bu tabloya göre, 1994 yılında toplam cami sayısı 962, cami başına düşen kişi sayısı 485, camilere gelen Müslüman sayısı toplam 500 bin iken 2000 yılında cami sayısı 1.209, cami başına düşen kişi sayısı 1.625 ve camilere gelen toplam Müslüman sayısı ise 2 milyon olmuştur.


 


Bu grafikte Amerikan Müslümanlarının etnik dağılımları görülmektedir. Buna göre Asya kökenliler Amerikan Müslüman nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır.


Yukarıdaki grafik ise, Amerikan Müslümanlarının camilere katılım oranlarındaki artışı göstermektedir. Camilere gelen Müslümanların sayısında %77'lik bir artış olmuştur.
 


Amerikan yönetimi tarafından hazırlanan demografik verilere göre, 1994'de cami sayısının artış hızı %25 iken, 1980'de bu rakam %62'ye yükselmiştir. Camiye gelenlerin %30'u ise sonradan Müslüman olan kişilerdir.

İslam'ın Amerika'daki bu hızlı yükselişi, Amerikan ordusunun internet sitesinde yayınlanan 'Islam is Growing in America' (İslam Amerika'da Büyüyor) başlıklı haberde de şu şekilde yer almıştır:

Müslümanlar, İslam dinine inanan insanlar, Birleşik Devletler'de her yerde karşınıza çıkabilir. Sizin doktorunuz veya taksi şöförünüz olabilirler. Restoranlarda size yemek sunabilir veya hukuk danışmanınız olabilirler. Ve gittikçe artarak, sizinle aynı makamda, aynı pozisyonda ve hatta aynı savaş uçağında olabilirler. Amerika Birleşik Devletleri'nde İslam en hızlı yükselen dindir.35

The New York Times gazetesinde yayınlanan 'Islam Attracts Converts by the Thousands' (Binlerce Kişi İslam'a Dönüyor) başlıklı haberde ise, sonradan Müslüman olan kişilerle yapılan röportajlara yer verilmiş ve İslam'ın Amerika'da hızla yükselmesi şu şekilde değerlendirilmiştir:

6 milyon takipçisi ile İslam, Birleşik Devletler'de göçlerin, yüksek doğum oranlarının ve İslam'ı seçenlerin sayısının artması sayesinde en hızlı yükselen din olarak adlandırılıyor. Konunun uzmanları tarafından yılda yaklaşık 25 bin kişinin İslam'a döndüğü tahmini yapılmakta. Bazı uzmanlar ise bu sayının 11 Eylül olayları sonrasında dört kat daha arttığını belirtiyorlar.36

Ünlü ABC News haber kanalında verilen, 'Islam: Rising Tide in America' (İslam: Amerika'da Yükselen Akım) başlıklı haberde ise sosyologların, 15 yıl içerisinde ABD'deki Müslümanların sayısının Yahudilerin sayısını geçeceği yönündeki tahmini aktarılmıştır.37


The Florida Times 'İnancı İslam'da Buluyorlar' başlıklı haberinde, sonradan Müslüman olan kişilerin düşüncelerine ve fikirlerine yer vermektedir.

The Seattle Times gazetesindeki 'Cami İnananlarla Dolup Taşıyor' başlıklı haberde ise, Seattle'da Müslümanların artık camiye sığmadıkları belirtilmiştir. (Aşağıda)



(Altta) Amerikan Savunma Bakanlığının internet sitesinde yer alan 'İslam Amerika'da Yükseliyor' haberinde Müslümanların Amerikan toplum hayatında giderek artan etkisi anlatılmakta ve İslam'ın temel değerleri tanıtılmaktadır.


 


John Hancock Center ve Sears Towers isimli ünlü gökdelenler Müslümanların Chicago'daki etkinliğini gösteren önemli unsurlardandır. Her iki bina da Müslüman bir mimar tarafından inşa edilmiştir.

İslam'ın gün geçtikçe güçlenmesi Amerika'da yaşayan Müslümanların zaman içinde daha iyi imkanlara sahip olmalarını da sağladı. Bu büyüme ve gelişmenin en dikkat çektiği yerlerden birisi ise Michigan Eyaleti'nin Dearborn şehri idi. The Detroit News gazetesi özellikle Dearborn'daki İslami gelişimi konu aldığı haberinde, şehirde sayısı gittikçe artan camilere değinmişti. Ancak habere göre burada İslam'ın güçleniyor olmasının tek işareti camilerin artması değildi. Restoranlarda, alış veriş merkezlerinde ve hastanelerde de Müslümanların sayısının artmasının etkileri görülüyordu. İlk defa Michigan'da bir McDonalds restoranında İslami kurallara göre kesilmiş etten yapılan yiyecekler satılmaya başlamıştı. Dearborn'un önemli süpermarketleri de helal et satışını başlatmış, Oakwood Hastanesi ise Müslüman hastaları için özel yemek servisleri ayarlamıştı. Ayrıca Ramazan ayı boyunca hastanedeki kafeteryanın hizmet saatleri de Müslümanlara uygun olacak şekilde düzenlenmişti.38

Tıpkı Dearborn gibi Chicago da Müslümanların hızla güçlendikleri bölgelerden birisidir. Üstelik Chicago'daki Müslüman toplumu eğitim ve refah seviyesinin yüksekliği ile de dikkat çekmektedir. 90'lı yıllarda yapılan bir araştırma, Müslüman toplumun %16'sının tıp doktoru, %33'ünün mühendis, %44'ünün doktora mezunu, %84'ünün en az üniversite ve sadece %2'sinin lise altı okullardan mezun olduğunu göstermiştir. Ayrıca Müslümanların Chicago'ya çeşitli katkıları da bulunmaktadır. Chicago'nun en ünlü iki gökdeleninin (John Hancock Center ve Sears Towers) mimarı Fazlur Rahman isimli bir Müslümandır. Hemen her hastanede Müslüman bir doktor bulunmaktadır. Aynı şekilde mühendislik ve elektronik üzerine iş yapan firmaların bünyesinde de en az bir Müslüman çalışmaktadır.39

Amerikan Devlet Adamları ve Siyasetçilerinin İslam'a Olan İlgisi

Amerikan halkının İslam'a duyduğu ilgi, yöneticilerinin ilgisi ile doğru orantılıdır. Çoğu zaman devlet adamlarının ve siyasetçilerin İslam'ı öven, İslam hakkında doğru bilgi edinmeyi teşvik eden demeçleri halkın da İslam'a yönelişinde olumlu bir etki yapmaktadır.

Amerika uluslararası ilişkileri gereği sık sık Müslüman ülkelerle yakın ilişkiler içerisine girmektedir. Kimi zaman da çeşitli Müslüman ülkelerle arasında anlaşmazlıklar yaşamaktadır. Bu nedenle İslam ve Müslümanlar hakkında çeşitli bilgiler Amerikan kamuoyunda zaman zaman tartışılagelmiştir. Ancak 11 Eylül, bu anlamda Amerikan tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Bu trajik olayla birlikte İslam, Amerika'da hiçbir dönemde olmadığı kadar çok tartışılmış, konuşulmuş ve incelenmiştir. Bunda olayın büyüklüğü kadar, Müslümanların zaman içerisinde Amerika'da kazandıkları gücün de payı bulunmaktadır.

Amerika'da yaşayan Müslümanlar ilk defa 1990'lı yılların başında George Bush'un iktidarı döneminde Amerikan siyasetinde önem kazanmaya başlamıştır. George Bush'u takiben Başkan seçilen Bill Clinton'ın döneminde ise ilk defa Beyaz Saray ile Amerikan Müslüman toplumu arasında doğrudan bir ilişki kurulmuştur. George W. Bush yönetimi ise, şu ana kadarki yönetimler arasında Amerikan Müslümanları ile en yakın ilişki içinde olanıdır. Ünlü Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes, bu durumu şöyle dile getirmektedir:

11 Eylül'den beri Başkan ve ekibi son yaşanan trajedide İslam'ın payının olup olmadığını kamuoyuna anlatmaya kendilerini adadılar. Şimdi İslam, Amerikan devlet adamlarının, siyasetçilerinin ve diplomatlarının hakkında en çok konuştukları kavram oldu.40

Daniel Pipes'a göre her ne kadar şu anki gündem yeni de olsa, Amerikan yönetiminin İslam'a ilgisi yeni değildir. Bugün yapılan açıklamalar ve üzerinde durulan noktalar, geçtiğimiz on yıl içerisinde belirlenmiş bir siyasetin ürünüdür. Ve bu siyasetin dört temel noktası vardır: "Medeniyetler çatışması diye bir şey yoktur. Terör İslami değildir. İslam, Amerikan değerleri ve yaşam stili ile çelişmez. Amerikalılar İslam'ı sevmeyi öğrenmelidir."41

Pipes'ın özetlediği bu yaklaşım, Beyaz Saray'ın İslam'a bakış açısını göstermesi açısından çok önemlidir. Görüldüğü gibi bu siyaset İslam'a karşı olumsuz bir bakış açısı içermediği gibi, Amerikan halkı ile İslam'ı daha da birbirine yakınlaştıracak bir çizgidedir. Bu, dünya tarihinde önemli değişimlere neden olabilecek, toplumların yapısını ve toplumlar arası ilişkileri temelden değiştirebilecek bir yaklaşımdır.

Amerikan Yönetimi: "İslam'da Terör Yoktur"

Bazı yorumcular Amerika'nın bu politikasının birtakım örtülü amaçlar içerdiğini ve yalnızca İslam dünyasını kendi tarafına çekebilmek için göstermelik bir uygulama olduğunu öne süreceklerdir. Elbette bu bakış açısının da doğruluk payı olabilir, Amerika elbette kendi ulusal çıkarları için böyle bir siyaseti tercih etmektedir. Ama açık bir gerçek daha vardır; gerekçesi her ne olursa olsun, bu politika İslam'ın daha çok kişi tarafından öğrenilmesinde ve Batı dünyasında İslam hakkında oluşmuş yanlış kanaatin ortadan kaldırılmasında önemli bir araç olacaktır. Nitekim bunun işaretleri şimdiden görülmeye başlanmıştır.

Herşeyden önce Samuel Huntington'ın 1993 yılında ortaya attığı, Batı ve İslam dünyası arasında bir çatışmayı öngören 'medeniyetler çatışması' savı Amerikan yönetimi tarafından hiçbir zaman kabul görmemiştir. Bu önemli bir aşamadır. Huntington'ın iddiasına en baştan set çeken Beyaz Saray, sonradan bazı Müslümanlarla kendisini karşı karşıya getiren pek çok olayda, tepkisinin hiçbir zaman İslam dünyasına veya İslami değerlere yönelik olmadığını da önemle vurgulamıştır.

Kendini Müslüman olarak isimlendiren, ancak İslam ahlakı ile hiçbir alakası olmayan bazı çevrelerin saldırgan tutumları karşısında Amerika asla İslam'ı hedef almamış, tam tersine İslam'da asla terörün yerinin olmadığının altını çizmiştir. Bu, Clinton ve Bush dönemlerinde aynı şekilde devam etmiştir. Örneğin Clinton 1994 yılında yaptığı Endonezya gezisinde, İslam ile terörün asla birbirleri ile bağdaştırılmaması gerektiğini şöyle açıklamıştır:

Ortadoğu kaynaklı terör örgütleri ile sorunlarımız olduğu açık. Ancak bu kesinlikle İslam'la bağlantılı, dinle bağlantılı, kültürle bağlantılı bir şey değil.42


 
Clinton'ın Din Hürriyeti ile İlgili Genelgesi
1999 yılında Bill Clinton tarafından eyaletlerde
din özgürlüğü ve hürriyetini garanti altına alan
çok önemli bir genelge yayınlandı. Bu genelgeye
göre inanç sahibi herkes, kendi dininin gereklerini
dilediği gibi yaşayabilme, kutsal kitabını yanında
taşıyabilme, iş yerine götürebilme, dinlenme
vakitlerinde kutsal kitabını okuyabilme
hakkına sahipti. Dindar insanların
herhangi bir baskı ve zorlama ile
karşı karşıya kalmaması için iş yeri
sahiplerine de talimatlar verilmişti.
Yine bu genelgeye göre herkes kendi
fikrini, dinini ve inancını
dilediği gibi anlatma ve
diğerlerine tanıtma
hakkına sahipti, bunu
yaparken de hiçbir
engelleme ile karşılaşmayacaktı.
Hatta ibadet saati geldiğinde, kişi rahatça hiçbir
engele maruz kalmadan ibadetini yerine
getirebilecekti.
 

Clinton döneminde Dışişleri Bakanlığı tarafından terörle mücadele konusunda hazırlanan bir raporda ise ABD'nin İslam ile terörü birbirinden kesin çizgilerle ayırdığı şu şekilde aktarılmaktadır:

Bazı Müslümanlar, Amerika'nın zaman zaman İslam'ı terör ile bağdaştırdığını düşünmektedirler. ABD hükümetinin politikası bu değildir. İslam ve Batı arasında herhangi bir çatışma yoktur. Nüfusunun büyük çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bazı ülkelerle politik görüş ayrılıklarımız olsa dahi, Amerikalılar ve Müslümanlar barış, adalet, ekonomik güvenlik ve iyi yönetim gibi temel konularda ortak değerlere sahiptirler. Terör, İslam da dahil olmak üzere hiçbir dine ait değildir. Müslüman olduklarını iddia eden birkaç radikalin işledikleri vahşetten yalnızca kendileri sorumludur. 43

Aynı görüş devlet kademesinde bulunan farklı isimler tarafından da çeşitli defalar belirtilmiştir. Dışişleri Bakanlığı yetkilisi John Beryle ise Taşkent'te yaptığı bir konuşmasında Amerikan hükümetinin İslam'a bakış açısını şöyle dile getirmiştir:

Birleşik Devletler terörle mücadele ediyor ve radikalizmi kesinlikle reddediyor, ancak biz İslam'a derin bir saygı duyuyoruz. Bu ayrımı özellikle belirtme ihtiyacı hissediyorum, çünkü pek çok insan her ikisini de aynı safta değerlendirmek gibi bir hataya düşüyor. Bazı kimseler Birleşik Devletler'in İslam'a karşı olduğunu ve Soğuk Savaşın ardından bir medeniyetler çatışması yaşanacağını sanıyor. Bazıları da, buna benim ülkemde yaşayan insanlar da dahil olmak üzere, terörün bir şekilde İslam'la bir ilişkisi olduğunu düşünüyorlar. Hepsi yanılıyor. Anlamanızı istediğim ayrım şu: Birleşik Devletler teröre başvuran her gruba karşıdır. Ancak Birleşik Devletler hiçbir dine karşı değildir. Biz dostlarımızı düşmanlarımızdan inançlarına göre değil, icraatlarına göre ayırırız. Amerikalılar İslam'ın dünyanın en büyük dinlerinden biri olduğunun farkındalar. İslam her kıtaya yayılmış durumda. Bizler, Batılılar, İslam'ın bizim medeniyetimizi etkileyen ve zenginleştiren tarihi bir medeniyet olduğunun bilincindeyiz. İslam İspanya'nın fethi ile birlikte bize hem hoşgörü geleneğini öğretmiş hem de bilimsel, sanatsal ve kültürel alanda zenginlik katmıştır.

Sözlerine Kuran'dan Bakara Suresi'nin 62. ayetini ve Maide Suresi'nin 69. ayetini okuyarak devam eden Beryle, konuşmasını şöyle tamamlamıştır:


11 Eylül'den sonra bazı çevrelerin İslam ile terörü bağdaştırmaya yönelik çabaları, Amerikan yönetimi tarafından kesinlikle reddedilmiştir. Başkan Bush yaptığı çeşitli açıklamalarda terörün İslam'da yeri olmadığını vurgulamış ve saldırıdan Müslümanları sorumlu tutmanın mantık dışı olduğunu belirtmiştir.

... Gerçek şu ki, iman eden Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah'a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar, onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. (Maide Suresi, 69). Bunlar hoşgörü sözleri. İslam'ın temelinde hoşgörünün olduğunu gösteren, İslam'ın hoşgörü için temel bir araç olduğunu anlatan ve radikalizmin İslam'da hiçbir şekilde yerinin olmadığını ispatlayan sözler. Son birkaç on yılda dünyanın başka yerlerinde de ABD'de olduğu kadar çok insan İslam'a dönüş yapıyor mudur merak ediyorum. Birleşik Devletler'de İslam gittikçe yayılıyor, daha iyi tanınıyor ve daha etkili hale geliyor. Beş yıldır Ramazan Bayramı Beyaz Saray'da da kutlanıyor. Benzer bir gelenek birkaç yıl önce Pentagon'da da başladı ve bu yıl ilk defa Amerikan ordusunda Müslüman din adamları görev aldılar. Dışişleri Bakanı Madeliene Albright bu yıl ikinci defa Bakanlıkta iftar yemeği veriyor. Benzer gelişmeler tüm Amerika genelinde yaşanıyor ve Amerikalı Müslümanlar gün geçtikçe Amerika mozaiğinin önemli ve saygıdeğer bir parçası haline geliyorlar. Ve son olarak Kuran'dan bir ayetle konuşmamı tamamlamak istiyorum, Bakara Suresi 256. ayet; 'Dinde zorlama yoktur.' 44

Amerikan yönetiminin bu söylemi 11 Eylül olayları sonrasında da değişmemiştir. Saldırılardan birkaç gün sonra Washington'daki İslam Merkezini ziyaret eden Başkan Bush konuşması boyunca İslam ile terörün bir arada anılamayacağını, çünkü İslam'ın barış dini olduğunu vurgulamıştır:

Terörün İslam'da yeri yoktur. İslam böyle bir din değildir. İslam barış dinidir. Bu teröristler barışı temsil etmiyorlar. Onlar savaşı ve kötülüğü temsil ediyorlar. İslam'ı düşündüğümüz zaman, dünya genelinde bir milyar insanın tabi olduğu bir dini düşünüyoruz. Milyonlarca insan bu din ile huzur ve tatmin buluyor. Ve her ırktan insanın bir arada kardeşler olarak yaşamasını sağlıyor. Amerika'da da vatandaşlarımız arasında milyonlarca Müslüman var ve onların bu ülkeye büyük katkıları oluyor. Bu ülkede Müslüman doktorlar, avukatlar, hukuk profesörleri, ordu mensupları, yatırımcılar, dükkan sahipleri, anneler ve babalar var. Ve onlar saygı görmeyi hak ediyorlar. 45

Bu ve benzeri sözler 11 Eylül'den beri üst düzey yetkililer tarafından defalarca tekrar edildi. Örneğin Beyaz Saray Basın Sözcüsü, Ari Fleischer kendisine yöneltilen, bu saldırıların İslam ve Hıristiyanlık arasında bir medeniyet çatışmasına neden olup olmayacağı yönündeki soruya şöyle cevap vermekteydi: "Bu saldırının İslam'la hiçbir ilgisi yoktur. Bu saldırı İslam'ın yanlış yorumlanmasıdır."46



Basında Başkan Bush'un İslam'ı ve Müslümanları öven pek çok ifadesi yer aldı.

 

 
 
  Bugün 56 ziyaretçi (98 klik) kişi burdaydı!  
ras online casino
İLGİNİZE TEŞEKKÜRLER

----------------- Yeni Sayfa 3

  Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol